Maniac


Son zamanlarda kafamı kurcalayan bir soru var: ‘’Ne tür seviyorsun?’’ Genellikle kitap için sorulan bu soruya net bir cevap asla verememişimdir. Bu durumda beni son zamanlarda rahatsız etmeye başladı. Okuduğum türlere dair yeterince bilgim mi yoktu, yoksa bu detaya dikkat mi etmiyordum? Peki, bu beni neden hiç ilgilendirmemişti?

Roman, öykü ya da şiir olarak türden bahsetmiyorum elbette.  Kurgu mu, aksiyon mu, dram mı ben neyi seviyordum? Aslında bu konuyu irdeleme kararımı genellikle yarım bıraktığım dizilerden sonra verdim. Yeterince konsantre olarak uzun süre bir şey izleyememek ve konuları, replikleri ve diyalogları kaçırmak, filmden, diziden kopmak acaba değil, bayağı ben de bir sorun var diye düşünmemi sağladı. Eğer sevdiğim bir türe yanıt verebilirsem, o tür hakkında dizi filmde rahatlıkla seçebilirdim.

Sonra aklımda ve kalbimde iz bırakan kitapları düşündüm. Ve hemen hemen hepsinin ortak özelliğinin karakterlerinin psikolojik tahlillerini derinlemesine yapan kitaplar olduğunu gördüm. Olay örgüsü, olayın heyecanı beni pek etkilememiş olsa gerek, bahsettiğim kitaplar hep tek kahraman odaklı, onun psikolojik durumunu, hikâyenin başından sonuna kadar onun ruhsal durumunun nasıl değişime uğradığını anlatan eserlerdi.

Sosyolojik özellikler barındıran ve toplumsal gerçekçilik üzerine yazılan kitapları da aynı kefeye koyduktan sonra, okuma sıramda diğer seçeneğin daha yoğun olması üzerine kararım kesinleşmiş oldu.

Psikoloji üzerine dizi ve filmleri aramadan önce uzun süredir beklettiğim ama sürekli elime alıp kurcaladığım kitabı da bu yolculuğuma dâhil ettim: Engin Geçtan – İnsan Olmak. Kendisi çok değerli bir Psikiyatri Profesörüydü. Ne yazık ki geçtiğimiz Şubat ayında kaybettik. Kitabı bitirdiğimde Engin Geçtan hayattayken aldığım kitabı vefatından sonra okumuş olmanın üzüntüsünü de yaşayacaktım.
Kitapla eş zamanlı olarak, kısa bir aramadan sonra reklamları ve fragmanı karşıma çıkan Netflix’in yeni dizisi Maniac’ı izlemeye başladım. Konusu, oyuncuları, mekânlar ve özellikle kahramanlarının bilinçaltında yaptıkları yolculuklarla kalbimi ilk bölümden fethetmeyi başardı.

Hayatlarının en umutsuz ve çıkmaz dönemindeki iki isim, Annie ve Owen. Annie, kız kardeşinin ölümünden dolayı kendini sorumlu tutuyor ve sadece bağımlı olduğu ilaç sayesinde rahatlıyor. Hayattan kopmuş, çevresine yabancılaşmış biri. Owen ise zengin bir ailenin en ilgilenilmeyen, umursanmamış çocuğu ve şizofreni teşhisi konulmuş. Psikolojik rahatsızlığı sebebiyle ailesi tarafından dışlanmış. En küçük kardeşi Jed, ailede Owen’ı en çok hor gören kişi. Owen ise kardeşine tahammül edemese de onun için mahkemede tanıklık yapmak zorunda. İkisinin de odak noktası kardeşleri gibi görülüyor.

Annie ve Owen’ın yolları gönüllü olarak katıldıkları bir klinik deneyinde kesişiyor. Deneyin amacı, A, B ve C olarak isimlendirilen hapların 3 aşamada psikolojik travmaları tedavi etmesini sağlamak. Yani tam Annie ve Owen’a göre. Owen deneye katılmak için yapılan testi sorunsuz geçiyor. Deneyden önce bir şekilde A hapına ulaşan ve ilaca bağımlı olan Annie ise takılıyor ve klinikte çalışan arkadaşını tehdit ederek bir sonraki aşamaya zorla da olsa katılıyor. Çünkü bu ilacı içtiğinde kız kardeşini kaybettiği trafik kazasını rüyasında görebiliyor. Ve amacı sadece bu anı tekrar yaşamak.
Hapları geliştiren doktorun insanların yaşadığı gereksiz ve verimsiz tüm acıları yok etme amacıyla çıktığını söylediği yolda, bir yandan zamanı ve mekânı çözümlemeye, bir yandan Annie ve Owen’ın hayatında neler olup bittiğini anlamaya çalışırken ilk bölüm bitiveriyor.

A,B ve C haplarının vaatleri şöyle: A hapı, kişinin hayatındaki en unutamadığı ve ona acı veren olayı buluyor. B hapı, en karanlık noktalara iner ve beynin savunma mekanizmasına girer. C hapı ise kişiyi acısıyla yüzleştirir ve nihayetinde onu kabullenmesini sağlar. Böylece iyileşme süreci tamamlanır.  
Hapları alan denekler uykuya daldıklarında rüyalarında gerçeküstü olaylar görmeye başlarlar. Annie ve Owen'ın ise bu rüyalarda da yolları kesişir. Bir zaman sonra artık iç içe geçmiş zihinsel dünyalarında, travmalarından kurtulmanın mücadelesini verirler.

Bu zihinsel yolculuk tam bir masal tadında. Bilinçaltında temizlenmesi için görülen tüm rüyalar bizi bambaşka dünyalara konuk ediyor. Bazen 80’lerde, bazen fantastik bir alemde, bazen ise bir soygunun ortasındayız.

Dizi ilk bakışta Annie ve Owen’ın ekseninde dönüyor gibi görünse de özellikle son bölümlerde deneyin ve ilacın mucidi doktorlarında baş edemedikleri ve onaramadıkları ilişkileri ve problemleri açığa çıkıyor.

Tabi tüm süreçte işler takır takır işlemiyor, her şey yolunda gitmiyor. 

Annie ve Owen'ın gerçek dışı hikayelerinde kesişen yolları, gerçek hikayelerinde de arkalarında bıraktıkları her şeye beraber el sallarken birleşiyor. 

Her bölümde bir elimde sert kahve, diğer elimde İnsan Olmak kitabı soluksuz izledim Maniac’ı. Zaman zaman gerçeklik duygusunu yitirip, kendimi akışa kaptırarak masallarına ortak oldum. Şu an Annie ve Owen’ın gerçeküstü hikâyesini özledim bile, tüm işlerimi kenara bırakıp bir oturuşta tüm bölümleri tekrar izleyesim var.

0 yorum oku / yaz