Gurur ve Önyargı’dan sonra Novalis’in hüzünlü aşk hikâyesine
ortak oldum. Gerçek aşk hikâyesine. Novalis
çok sevdiği nişanlısını kaybettikten sonra yazmış Geceye Övgüler’i. Bende zaten
bir ağıt gibi okudum. Gurur ve Önyargı’nın ardından okunabilecek en manidar
kitap olabilir. İki duyguyla nasıl ilişkilerimizin önüne set vurduğumuzu
düşünürsek, hemen peşinden ölümün soğuk yüzüyle karşılaşmak, sevdiklerimizin
kaybını düşünmek bir nevi öğüt gibi.
Geceye Övgüler bana divan şiirlerini anımsattı. Başka
bir yayınevi kitabı Geceye Kasideler olarak da çevirmiş zaten.
Novalis, âşık olduğu kadının ardından sığındığı
geceye satırlar dolusu övgüler yazmış. Şiirleri ölüme ve sevgiliye duyulan
özlemin mektubu olmuş. Gece burada sadece bir semboldür belki de. Yaşadığı
acıyı düşündüğümde geceyi bir sığınak olarak gördüğü, gecenin ona yoldaşlık
yaptığı daha anlamlı geliyor. Ama bu
sadece düşündüğümde, şiirleri okurken geceyi hep ölümle özdeşleştirdim ben.
Çünkü Novalis’in ancak o zaman huzura ve sevgilisine kavuşacağına düşündüm.
Gecenin karanlığının ardında ölümün soğuk nefesini
hep hissettim üzerimde. Bir insanın geceye, ölüme ve sevgiliye karşı yaşadığı tutkunun
sayfalar dolu ağıtını okudum. Acısını kendi içimde duydum.
Klasik okuma etkinliğimiz olmasaydı kendisiyle
yolumuz kesişir miydi bilemiyorum. Genel olarak klasik dediğimiz de hep
Dostoyevski ve Tolstoy canlanıyor gözümüzde. Klasik okuma kıstasımız çoğu zaman
iki isimle sınırlı kalıyor. Dostoyevski ve Tolstoy okuyanlardan ‘’ben
klasikleri okudum’’ cümlesini çok sık duymuşuzdur. Bense artık daha sabırsız,
klasiklerin engin dünyasına dalmaya daha hazırım.
Klasiklerin farklı dünya ve coğrafyalarına, farklı
tarihi dönemleri ve inançlarına girmek türler arasında geçiş yapmak seyrine
doyulmaz bir resital olacak. Uzayıp giden listeye baktığımda emin olduğum bir
his sarıp sarmalıyor beni: sona vardığımda asla aynı kişi olarak kalmayacağım. Öğreteceklerine
kalbimi açtım, heybemi hazır ettim. Tek tek toplamaya başlıyorum.
Öğrendim ki, Novalis romantizm akımının öncüsü
sayılıyormuş. Öğrendim ki, bu eseri sadece bireysel acıları anlatmıyor,
toplumun acılarını da yansıtıyormuş. Endüstrileşmenin getirdiği buhranın
yansıması da kitabın içerisine sinmiş durumda. Yaşadığı dönemdeki toplumsal
olaylar ve üstüne genç yaştaki nişanlısını kaybetmesi Novalis’in kalemini
hassas ve kırılgan hislerle doldurmuş.
Aslında ben kitabı çok hazırlıksız okumaya başladım.
Öncesinde Novalis ve Geceye Övgüler hakkında araştırma yapacak ya da bir şeyler
okuyacak zamanım olmadı. O yüzden şiirin ahengine kaptırdım kendimi. Şiirlerinde
toplumsal olaylar hakkında duyarlılığını dile getirdiğini kitap bittikten sonra
incelemelerine bakarken fark ettim. Açıkçası dönemini çok idrak edemedim. Daha
çok Novalis’in acısını ve duygularını duymaya çabaladım. Bizim şiirlerimizde
genellikle şairlerin kendi yaşamından izleri yansıtarak kullandığı bir tema
olduğu için hep bireysel acılarını anlamaya çalıştım.
Fakat endüstrileşmenin dolayısıyla kapitalist
sistemin yeni başladığı dönem olduğunu göz önüne aldığımda, değişen toplumsal
düzene ayak uydurmak zorunda kalan insanların yaşadığı bunalımı ve bunun
Novalis üzerindeki etkilerini de anlayabiliyorum. Ve bu düzene hızlı şekilde
adapte olabilen insanların değişimini düşündüğümde, bu düzene ayak uyduramayan,
yadsıyan, anlamlandırmaya çalışan insanları daha çok anlayabiliyorum. Bu durumu
şuna benzetiyorum, her anını, her anısını sosyal medyayla yaşayanlar ve onu
mesafeli olarak kullananlar arasındaki farka.
Yaşamın karmaşası arasında gündüz vakti
maskelerimizin ardına daha çok saklandığımızı, hızlı hareket etmek zorunda
olduğumuzu, kendimizden ve hislerimizden uzak kaldığımızı düşünürsek hepimizin
Novalis’le benzer yanları var. Gece olduğunda daha çok kendimiz olduğumuzu,
dertlerimizle ve iç dünyamızla baş başa kaldığımızı ve diğer tüm şeylerden
uzaklaştığımızı düşünürsek Novalis’in yaşamındaki derin izi daha net
görebiliriz.
Ahmet Cemal’in nefis önsözüne değinmeden bu kitabı
sonlandıramayacağım. Onun tanımladığı şekilde Novalis, ‘asıl insan zamanı’nı
gecede arar; bir ölüm özlemine dönüşen ve aşktan ötürü duyulan acı ise bir
yandan yaşamla, bir yandan da öbür dünyayla karşılaştırılır.
Yüzyıllar sonra bir gece yarısı kitabın kapağını kapatırken, şiirlerini karanlığın
yakasına iliştirdim, yeniden.
‘’Gecenin içimizde açtığı
Sonsuz gözler
Çok daha uzağı görebiliyorlar
O sayısız orduların
En solgunlarının yapabildiğinden
Işığa gereksinim duymaksızın
İnebiliyorlar derinliklerine
Seven bir ruhun…’’
Edebiyat
Geceye Övgüler
Hasan Ali Yücel
Hasan Ali Yücel Klasikleri
İş Bankası Kültür Yayınları
Kitap
Novalis
Şiir
0 yorum oku / yaz