Hayattan Çiçekli Zamanlar Alma Vakti Geldiğinde - Gülhane
Her mevsim kendi son günlerine doğru yürürken, ayaklarım
varmak istemez bir gitme türküsüyle bedenimi ele geçirir. Yola çıkmanın mümkün
olmadığı zamanlarda ise penceremden içeri ceviz ağaçlarının dallarını uzatıp
davet eder beni Gülhane Parkı. İstanbul’un yeşil güzeli, Topkapı Sarayı’nın
arka bahçesi…
Biraz hayata gücenir gibi olduğumda Nazım Hikmet’in
şiiri çağırır beni. Yüklerimi toprağına gömmek, ağaçlarında umudu yakalamak
için hemen koşarım ona. Yanımda bir kız kardeşim, iki kitap... Yeter.
Cömerttir, şimdiye kadar ne ektiysem toprağına
yeşertip koydu gönlüme. Küskünlüğüm olduysa aldı omuzlarımdan onları da gömdü
toprağına, örttü üzerini. Çiçeklerini de ezsem kırılmadı, umutlarını doldurdu
ceplerime. Güzel günlere ve iki kız kardeşin birbirine verdiği sözlere
inandırdı. Ona hoyratça zarar verenlerin, toprağına asfalt dökenlerin inadına. Umuda,
hayata ve iki kız kardeşe inandı tek başına. Bir de çiçekli zamanlara.
Eminönü’nün deniz kokusu mu yoksa Beyazıt’ın tramvay
yolu mu derseniz? Ben Gülhane Parkı’na gitmek için hep ikinci seçeneği tercih
ederim. Hava durumuna bağlı sıcak el ısıtan ya da soğuk iç serinleten bir kahve
eşliğinde.
Yıllar süren tadilatlar sebebiyle yüzlerini
göremediğim o güzelim tarihi binaların seyrine ne yazık ki yine doyamayarak!
Giriş kapısına doğru sanki her defasında ilk kez geliyorum gibi mutlu ve yine
her defasında farklı bir his ve doku keşfederek yürümeye başlarım. Sarnıca ulaştım
mı geldim sayılır, sola doğru biraz kıvrıl, burada hızımı asla ayarlayamam. İşte
on beş yirmi adım sonrası karşımda yeşil rengini gökyüzüne veren Gülhane.
Simitçi, kestaneci, mısırcı arabalarına da
uğranabilir elbette hemen girişte. Gülhane’nin yeşiline o da yakışır. Ama benim
önce Nazım Hikmet’in ceviz ağacını bulmam gerek. Bitmeyen özlemle. Çocukluktan
kalma bir iç çekişle. Ve yine Cem Karaca’nın sesinden şarkı sözlerini
mırıldanarak. Ve de ellerimin boş kalacağını bilerek.
Taş yolları ayaklarıma batar bazı yerlerinde olsun.
Hissetmek güzel. Çiçeklerinin renklerine dokunarak, papatyalarından fal
bakarak, gökyüzüyle karışan denizinin mavisinde hayallerimle buluşarak
yollarını bilmem kaçıncı defa tamamlarım.
Şimdi bulduğum ağacın altında kendimi dinleme vakti. Çantanın içine rastgele seçip koyduğum kitapları çıkartıp rastgele bir kaç sayfa okumak zamanı. Bir kez olsun şu geçmişin anısında yaşayan amcaya 'bir iki üç çe-ki-yo-rum'' derken gülümsemeli. Ama fotoğraf kağıdını eline aldığında gözlerinin etrafındaki çizgilere aldırmadan daha çok gülümsemeli. Çünkü bilirsiniz ki fotoğraf kağıdının üzerinde yazan tarihler ölümsüzdür. Kuşların sesleri içimdeki sesleri susturur birazdan. Derin nefes çeker, fısıldarım.
Şimdi bulduğum ağacın altında kendimi dinleme vakti. Çantanın içine rastgele seçip koyduğum kitapları çıkartıp rastgele bir kaç sayfa okumak zamanı. Bir kez olsun şu geçmişin anısında yaşayan amcaya 'bir iki üç çe-ki-yo-rum'' derken gülümsemeli. Ama fotoğraf kağıdını eline aldığında gözlerinin etrafındaki çizgilere aldırmadan daha çok gülümsemeli. Çünkü bilirsiniz ki fotoğraf kağıdının üzerinde yazan tarihler ölümsüzdür. Kuşların sesleri içimdeki sesleri susturur birazdan. Derin nefes çeker, fısıldarım.
Biraz daha yaşamaya inanabilir miyiz? Ceviz ağacının
altında.
Lütfen. Bize inanmayı bırakma.
Bizedga
Çünkü Sadece Kardeşler Sonsuzluk İçindir
Gülhane
Gülhane Parkı
Kız Kardeş Hikayesi
Ver Elini İstanbul
2 yorum oku / yaz
Ah benim iki gözümün pınarı... İnanalım inanalım inanalım. Sen ve kalemin benim umut ışığımsınız.
YanıtlaSilİnanalım kurduğumuz düşlere ve kelimelere♡
YanıtlaSil