Cumartesi,
Sahi kaç hafta, kaç ay oldu?
İçimde sözlerini bir türlü ezberleyemediğim o şarkının
umutlu melodisi çalarken, adımlarımı saya saya yürümeyeli. Çocuk yaşımdaki
gibi. Hani yola gidilsin diye değil de bitmesin diye çıkılan, o sek sek
adımların sahibi ağır aksak yürüyüşler. Uzun ve sahici yürüyüşler.
Toprağın kokusunu, gökyüzünün nefesini içine çekerek.
Telaşlı saatlerden, birbirine dolaşan aceleci ayaklardan, üzerine yığılan
kalabalıklardan kaçarak.
Kendi çapımda bir zafer sayılır. Nihayet bedenime karşı
aylar sonra kazandığım bir zafer. Aydınlık bir kış gününün sabahında henüz
erken dediğim bir saatte kapının önündeyim. Geçen sene, yağmur, kar, çamur. Her
şey mevsimine göreydi. Şimdilerde baharlar kaybolduğu yetmezmiş gibi kışta
yoktu ortalıkta. Onlarda değişiyordu. Bizim ellerimizde.
Hafta içi hayıflanarak yürüdüğüm caddedeyim. Bu defa
adımlarım daha ağır, daha sakin. Yanyana sıralanmış evler, dar sokaklar hala
aynı ama. Renksiz, soğuk ve kibirli. Oysa evlerin pencerelerinden de hikâyeler
bakmalıydı, bacalarından çocuk kahkahaları tütmeliydi. Bir mazisi olmalı, anısı
şöyle burnunun direğini sızlatmalı. Şimdikiler öyle mi? Hepsi ruhsuz ahalisi
gibi.
Kaldırımdayım. Bir kaptan uçsuz bucaksız maviliklerde nasıl
bakarsa ufuk çizgisine, öyle diktim gözlerimi önümde uzanıp giden yolun en
sonuna. Az önce yaya olarak gidebileceğim son durak hangisi hesapladım. Sabah
cebime iki simit ve iki su parası koymuştum. Zamanımı etiketli dört duvarlar
kabzetmesin diye. Yanımda sadece iki vesaitlik param vardı. Geliş ve dönüş
için.
Gün boyu sağ yanımda usul usul uzanan denizi sol yanıma
aldım. Akşamın hüzünlü sema rengi yüzümü boyuyordu. Ne kadar süre gittim
anımsamıyorum ama bir ara durakladım. Trafik ışıklarına bakıyordum, ayaklarım
bir ileri bir geri. Şimdi mi karşıya geçmeliydim yoksa daha sonra mı? Bir anlık
tereddütten sonra koşuverdim karşı kaldırıma. O anda gözüm az geride kalmış
yaşlı bir teyzeye takıldı. Elinde poşetleri taşımakta zorlandığı belliydi. Bir
adım atıyor, on nefes soluklanıyordu. Ona doğru yönelmişken vazgeçip dönüverdim
aniden. Bu zamanın bir kötülüğü daha yüzüme vurmuştu. İyiliğin ayağımıza
gelmesini bekler olmuştuk. Kalkıp gitmek, varmak eskilerdeydi. Çekinir olmuştuk
el uzatmaya da. Oysa şu karanlık caddeyi ortadan ikiye yararak kendi gelmişti
bana. Tekrar döndüm arkama. Ölgün sokak lambaları çehresini aydınlatmaya
yetmiyordu. Biraz yaklaşmasını bekledim hiç ses etmeden. Artık aramızda iki ya
da üç adım vardı. Korkutmaktan korkarak usulca sordum,
-Teyzecim, iyi akşamlar. Eğer istersen sana yardımcı olayım?
-Ah güzel kızım. Ne kadar sevinirim. Evim işte burada, benimde
bunları az ilerideki kahveye götürmem lazım.
Elindeki poşetler kedi maması doluymuş, orada birileriyle
sözleşmiş onları bırakması gerekmiş. Teyze bahsetmeseydi de ayaklarına
sırnaşan, etrafını saran kedilerden anlar mıydık? Yaşlarını bu evsizlere adadığını.
Eviyle gideceğimiz yer arası 2 dakikayı geçmezdi. Ama geçti,
saymadım dakikaları. Adımlarımız ne ezberleyemediğimiz o çocukluk şarkısının
ritmine uymaya çalışıyordu oysa ne de yavaşlamaya. Dünya teyzenin iki soluğu
arasında dönüyordu. Elimi uzatmaktan çekindiğim bu mercan gözlü kadın şimdi
bilmediğim bir hayatın kapılarını aralıyordu. Anlattı. Vakit hiç akmamışçasına,
takvimler eskimemişçesine anlattı. İlk günkü kavgasının heyecanı, ilk günkü
hayallerinin umuduyla anlattı. Baba yadigârı evinin kapısının önünde, camından gökyüzüne
güvercinler saldığı yaştaydı şimdi.
Birkaç sararmış fotoğrafa, birkaç kenarı kıvrılmış,
yırtılmış sayfalara emanet ettim onu. Yola çıktım. Durağa doğru adımlarımı
yüksek sesle saya saya yürümeye başladım.
Dilim bir şarkı tutturmuş, kalbim avaz avaz. Hayat hala
güzel eğer ben dönüp bakabilirsem…
Benim Hikayelerim
Deneme
Günlük
istanbul
İstanbul Hikayeleri
Kendi Hikayem
Not Defteri
Takvim Yaprakları
Turuncuk Notlar
2 yorum oku / yaz
Yazılarını okurken bir hikayedeymisim gidi hissediyorum..
YanıtlaSil
Silbizim hikayemiz ortak çünkü ♥️