Sayfalar Arasına Emanet Bir Takvim Yaprağı..

                                                               

20.01.2018

Cumartesi,
Sahi kaç hafta, kaç ay oldu?
İçimde sözlerini bir türlü ezberleyemediğim o şarkının umutlu melodisi çalarken, adımlarımı saya saya yürümeyeli. Çocuk yaşımdaki gibi. Hani yola gidilsin diye değil de bitmesin diye çıkılan, o sek sek adımların sahibi ağır aksak yürüyüşler. Uzun ve sahici yürüyüşler.
Toprağın kokusunu, gökyüzünün nefesini içine çekerek. Telaşlı saatlerden, birbirine dolaşan aceleci ayaklardan, üzerine yığılan kalabalıklardan kaçarak.
Kendi çapımda bir zafer sayılır. Nihayet bedenime karşı aylar sonra kazandığım bir zafer. Aydınlık bir kış gününün sabahında henüz erken dediğim bir saatte kapının önündeyim. Geçen sene, yağmur, kar, çamur. Her şey mevsimine göreydi. Şimdilerde baharlar kaybolduğu yetmezmiş gibi kışta yoktu ortalıkta. Onlarda değişiyordu. Bizim ellerimizde.
Hafta içi hayıflanarak yürüdüğüm caddedeyim. Bu defa adımlarım daha ağır, daha sakin. Yanyana sıralanmış evler, dar sokaklar hala aynı ama. Renksiz, soğuk ve kibirli. Oysa evlerin pencerelerinden de hikâyeler bakmalıydı, bacalarından çocuk kahkahaları tütmeliydi. Bir mazisi olmalı, anısı şöyle burnunun direğini sızlatmalı. Şimdikiler öyle mi? Hepsi ruhsuz ahalisi gibi.
Kaldırımdayım. Bir kaptan uçsuz bucaksız maviliklerde nasıl bakarsa ufuk çizgisine, öyle diktim gözlerimi önümde uzanıp giden yolun en sonuna. Az önce yaya olarak gidebileceğim son durak hangisi hesapladım. Sabah cebime iki simit ve iki su parası koymuştum. Zamanımı etiketli dört duvarlar kabzetmesin diye. Yanımda sadece iki vesaitlik param vardı. Geliş ve dönüş için.
Gün boyu sağ yanımda usul usul uzanan denizi sol yanıma aldım. Akşamın hüzünlü sema rengi yüzümü boyuyordu. Ne kadar süre gittim anımsamıyorum ama bir ara durakladım. Trafik ışıklarına bakıyordum, ayaklarım bir ileri bir geri. Şimdi mi karşıya geçmeliydim yoksa daha sonra mı? Bir anlık tereddütten sonra koşuverdim karşı kaldırıma. O anda gözüm az geride kalmış yaşlı bir teyzeye takıldı. Elinde poşetleri taşımakta zorlandığı belliydi. Bir adım atıyor, on nefes soluklanıyordu. Ona doğru yönelmişken vazgeçip dönüverdim aniden. Bu zamanın bir kötülüğü daha yüzüme vurmuştu. İyiliğin ayağımıza gelmesini bekler olmuştuk. Kalkıp gitmek, varmak eskilerdeydi. Çekinir olmuştuk el uzatmaya da. Oysa şu karanlık caddeyi ortadan ikiye yararak kendi gelmişti bana. Tekrar döndüm arkama. Ölgün sokak lambaları çehresini aydınlatmaya yetmiyordu. Biraz yaklaşmasını bekledim hiç ses etmeden. Artık aramızda iki ya da üç adım vardı. Korkutmaktan korkarak usulca sordum,
-Teyzecim, iyi akşamlar. Eğer istersen sana yardımcı olayım?
-Ah güzel kızım. Ne kadar sevinirim. Evim işte burada, benimde bunları az ilerideki kahveye götürmem lazım.
Elindeki poşetler kedi maması doluymuş, orada birileriyle sözleşmiş onları bırakması gerekmiş. Teyze bahsetmeseydi de ayaklarına sırnaşan, etrafını saran kedilerden anlar mıydık? Yaşlarını bu evsizlere adadığını.
Eviyle gideceğimiz yer arası 2 dakikayı geçmezdi. Ama geçti, saymadım dakikaları. Adımlarımız ne ezberleyemediğimiz o çocukluk şarkısının ritmine uymaya çalışıyordu oysa ne de yavaşlamaya. Dünya teyzenin iki soluğu arasında dönüyordu. Elimi uzatmaktan çekindiğim bu mercan gözlü kadın şimdi bilmediğim bir hayatın kapılarını aralıyordu. Anlattı. Vakit hiç akmamışçasına, takvimler eskimemişçesine anlattı. İlk günkü kavgasının heyecanı, ilk günkü hayallerinin umuduyla anlattı. Baba yadigârı evinin kapısının önünde, camından gökyüzüne güvercinler saldığı yaştaydı şimdi.
Birkaç sararmış fotoğrafa, birkaç kenarı kıvrılmış, yırtılmış sayfalara emanet ettim onu. Yola çıktım. Durağa doğru adımlarımı yüksek sesle saya saya yürümeye başladım.
Dilim bir şarkı tutturmuş, kalbim avaz avaz. Hayat hala güzel eğer ben dönüp bakabilirsem…


2 yorum oku / yaz

  1. Yazılarını okurken bir hikayedeymisim gidi hissediyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. bizim hikayemiz ortak çünkü ♥️

      Sil